Birçok insan hayatında şimdiye ya da geleceğe ait belirsizlik durumu yaşamaktadır. Özellikle ülkemizin içinde bulunduğu coğrafyada yarın ne olacağını bilmemiz oldukça zor. Gerek bireysel gerek toplumsal olarak geleceğimizin koca bir soru işareti şeklinde olduğunu söyleyebiliriz. Okuyan bir öğrencinin mezun olup olamayacağı, mezun olursa iş bulup bulamayacağı belirsizdir. Çalışan bir insanın işinin devam edip edemeyeceği, bekar bir insanın evlenip evlenemeyeği, evli birinin ise evliliğinin devam edip etmeyeceği belirsiz…
Belirsizlik ile ilgili literatüre bakıldığında; birkaç tanım göze çapmaktadır. Crigger’a göre belirsizlik, yaşanan olayların anlamını açıklamadaki yetersizlikten kaynaklanan bilişsel bir durum olarak tanımlanırken; bir başka tanıma göre ise belirsizlik, gelecek ile ilgili beklentilerin ya da geleceğin net olmama durumu olarak tanımlanmıştır. Belirsizliğin ortaya çıkmasında belli başlı kuramlar ortaya atılmıştır. Krohne, başa çıkma teorisinde, bazı bireyler için önceden kestirilemez olarak tanımlanan, karmaşık ve/veya halledilemez olarak görülen belirsiz durumların tehdit edici olarak algılandığından ve bu durumun belirsizliğin duygusal yönüne yol açtığından bahsetmektedir.
Budner’a göre belirsizlik üç nedenle ortaya çıkabilir. Birincisi ipucu içermeyen yeni bir durum olabilir; ikincisi birçok ipucunun olduğu karmaşık bir durum olabilir; üçüncüsü ise farklı ipuçlarının farklı bilgiler önerdiği çelişkili bir durum olabilir. Yani belirsiz bir durum, yeni, karmaşık ya da çelişkili çözülemez bir durum olabilir. Tehdit olarak algılanan bir durumda verilen tepkiler boyun eğme ve inkâr olarak iki şekildedir. Boyun eğmede birey, gerçek durumu değiştiremeyeceğine inanarak kabul eder. İnkârda, gerçek durum, algılayan bireye göre değiştirilir. Mevcut iki yaklaşım yeni, karmaşık ya da çözülemez belirsiz bir durum meydana geldiğinde bireyin, belirsizliğe tahammülsüz olduğu düşünülebilir.
Belirsizliğe tahammülsüzlükle ilgili yapılan bir deneyde Amerikalı ekonomist Daniel Ellsberg bir alana iki kafes koyar. Her iki kafesin içinde de 100 er tane bilye vardır. Kafeslerden birindeki bilyelerin 50’si kırmızı, 50’si siyahtır. Diğer kafesteki bilyelerin kaçının siyah, kaçının kırmızı olduğu belli değildir. Deneklerden gözleri kapalı bir şekilde kafeslerin birinden bilye almaları istenir. Denek gözleri kapalı aldığı bilyelerin rengini bilirse 100 USD kazanacaktır. Hangi kafesten bilye almak istediği sorulunca, istisnasız hepsi renk dağılımının 50:50 olduğu kafesi seçer. Hiçbirinin seçimiyle ilgili herhangi bir mantıklı açıklaması yoktur. Dağılımın belli olmadığı kafesin deneklerdeki belirsizlik duygusunu arttırdığı görülmektedir. ‘Ellsberg-Paradoksu’ olarak adlandırılan bu davranış biçimi bize, belirsizliği azaltmak için insanların bilinmezin fazla olduğu seçimlerin yerine (“Kafeste kaçar tane kırmızı ve siyah bilye olduğu hakkında hiçbir fikrim yok.”) daha tanıdık gelen seçimleri (“Bu kafesteki kırmızı ve siyah bilyelerin kaçar tane olduğunu biliyorum.”) tercih ettirdiğini göstermektedir.
Psikolojik stres ve baş etme teorisine göre bilişsel ve duygusal yönleriyle ruhsal bir durum olarak belirtilen belirsizlikte, bir olay/durumdan daha çok o olay/durumun bireyde stres yaratma özelliği öne çıkmaktadır. Yüksek düzeyde algılanan belirsizlik yüksek kaygı ve depresyon ve düşük hayat kalitesi ile ilişkilidir. Budner, belirsizliğe tahammülsüzlüğü, belirsiz durumları tehlike kaynağı olarak algılama yanlılığı olarak tanımlarken, Buhr ve Dugas, Budner’in tanımını genişleterek belirsiz olay ve durumlara karşı duygusal, bilişsel ve davranışsal olumsuz tepki verme yatkınlığı olduğunu belirtmiştir.
Yapılan araştırmalara göre; belirsizliğe tahammülsüzlüğü yüksek olan kişilerin belirsiz bilgiyi tehdit edici yorumlama ile ilgili bilişsel yanlılıklarının olduğu bilinmektedir. Belirsizliğe tahammülsüzlük durumunu etkileyen birçok faktör bulunmaktadır. Bunlar genel kişilik özellikleri açısından ele alındığında mükemmeliyetçi, endişeli, garantici ve kontrollü olmayı seven kişiliklere sahip olan bireylerin bu durumu daha çok yaşadığı görülmüştür.
Mükemmeliyetçi kişilikler hayatlarında herhangi bir yanlışın varlığa tahammül gösteremeyen bireyler olarak tanımlanan kişiliklerdir. Bu kişiliğe sahip bireyler özel hayatlarında, okul yaşamlarında, iş hayatların da ve sosyal ilişkilerinde kusursuzluğa çok önem verirler. Bu durum gelecekle ilgili plan ve olaylarda da kendini gösterir. Mükemmeliyetçi kişilikler bugünlerin kusursuz ve yanlışsız olmasını arzuladıkları gibi aynı istekleri gelecek için de arzularlar. Ve eğer bu konuda bir şüphe duyarlarsa gelecekle ilgili sürekli bir kaygı ve endişe duymaya başlarlar. Bu sebeplerden dolayı kusursuz bir gelecek planı yapmaya çalışan bu kişiliklerin hayatlarında belirsizlik kavramının yer almaması gerekir. Mükemmeliyetçi kişilikler belirsizliğe tahammülsüzlüğü bu yüzden psikolojik manada çok yüksek düzeyde hissederler. Endişe duymaya eğilimli bireyler küçük bir belirsizlik karşısında endişe duymaya başlarlar. Gelecek için endişe etmelerinin en büyük sebebi ise belirsizlik kavramının doğurduğu bir sonuç olarak ortaya çıkmaktadır. Endişe, gelecekteki olası olumsuz durumlarla ilgili kontrol edilemeyen düşünceyi ve onu takip edebilen kaygıyı içerir, Endişe alanında yapılan çalışmalar sonucunda endişenin etiyolojisi ile ilişkili farklı değişkenler bulunmaktadır. İşte bu değişkenlerden biri olan belirsizliğe tahammülsüzlüğün, endişenin gelişimi ve devamı açısından temel bir rol oynamaktadır.
Belirsizliğe tahammül edebilmek için insanların psikolojide belirsizliğe tolerans (ambiguity tolerance) olarak adlandırılan beceriye ihtiyaçları vardır. Bu tanımlama 1949 yılında psikanalist Else Frenkel-Brunswik tarafından geliştirilmiştir. Buna göre; belirsizlik toleransı olan insanlar, çok anlamlılık ve çelişkiler nedeniyle ortaya çıkan güvensizliği kaldırabildikleri gibi, bu durumla yapıcı bir şekilde başa çıkmayı da becerebilmektedir. Belirsizlik toleransı düşük olan insanlar ise net olmayan, belirsiz durumlara ruhsal bir huzursuzlukla tepki göstermektedirler. Çelişkilere ve çözülmemiş sorunlara tahammül etmekte zorlandıklarından, acele karar vererek, henüz yanıtlanmamış sorulara yetersiz ve hatta yanlış yanıtlar vererek, yabancıları ve yabancı olanı kendinden uzak tutmaya çalışarak belirsizlikten kaçınmaya çalışmaktadırlar.
Sonsöz: Her belirsizliğin netleştirilmesi, yeni bir belirsizlik ortaya çıkarır.
Daha sonraki yazılarımda “belirsizliğe tahammül becerimizi nasıl güçlendirebileceğimiz” konusuna değineceğim.